En faziletli zikir hangisidir?
Cenab-i Allah’ı zikretmenin en güzel şekli nedir?
Peygamberimizin okuduğu ve tavsiye ettiği zikirler var mı?
Cenab-i Allah’ı zikretmenin fazileti ile ilgili hadisler.
Zikir; Allah’ı anma, hatırlama, ona dua ve ibadet etmek anlamlarına gelir.
Günlük okunacak zikirler ve anlamları:
SübhanAllahi ve bihamdihi zikri
Peygamberimiz -sallAllahu aleyhi ve sellem- efendimiz buyurmuşlardır ki:
“her kim günde yüz kere «sübhanAllahi ve bihamdihi» “Allah’ı hamd ile tesbih ederim” derse o kimsenin hataları deniz köpüğü kadar da olsa dökülür, yani mağfiret olunur.” Hadis-i şerifi, buhari ebu hüreyre -radıyAllahu anh-’dan rivayet etmiştir. (buhari, deavat, 65) bu hadis-i şerif mü’minler için büyük bir tebşirdir, yani müjdedir. Yine ebu hüreyre’den rivayete göre nebiyy-i ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- efendimiz:
“iki kelime vardır ki rahman teala’ya sevgili, lisanda hafif, mizanda da ağırdırlar. Bunlar:
SübhanAllahi ve bihamdihi sübhanAllahil azim zikri
Türkçe okunuşu: sübhanAllahi ve bihamdihi sübhanAllahi'l azim.
Anlamı: Allah’ı hamd ile tesbih ederim, büyük Allah’ı tesbih ederim.» kelimeleridir.” (buhari, deavat, 65) yine rasul-i ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- efendimiz buyurmuşlardır ki:
“rabbini zikredenle etmeyenin hali diri ile ölünün hali gibidir.” Yani rabbini zikreden kimse diridir, rabbini zikretmeyen kimse de ölüdür. (buhari, deavat, 66) bu hadis-i şerif ehl-i zikr için pek büyük bir tebşirdir.
Zikrullahın envaı çoktur. Mesela lafza-i celal, kelime-i tevhid ve sair esma-i hüsna ile zikir olduğu gibi, kur’an tilaveti, hadis-i şerif kıraati, din ilimleri öğrenmek dahi hep zikrullahtan ma’duddur. Zira, hayatta olan kimsenin zahiri nur-i hayatın parlamasıyla ve batını nur-ı ilim ve idrakiyle süslendiği gibi, zikrullah eden zatın dahi zahiri amel-i salih ve taat nuruyle, batını da ma’rifet-i sübhaniyye nuruyla süslenir. Zikrullah etmeyen kimse ise her ne kadar dünya işiyle meşgul olsa da onun zahiri ibadetten uzak ve muattal olduğu gibi batını da batıldır. Fakat kalbi uyanık ve zakir olan kimse dünya işi ile meşgul olsa da yine kalbi zakirdir. Nitekim ayet-i celilede böyle insanların vasfında:
“öyle rical vardır ki ticaret satış onları Allah’ın zikrinden alıkoymaz.” Buyrulmuştur. (nur suresi, 37)
Yine buhari’nin ebu hüreyre -radıyAllahu anh-’dan rivayet ettiğine göre rasul-i ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır. “Allah teala hazretlerinin hususi bazı melekleri vardır ki, yüryüzünde elh-i zikri aramak için dolaşırlar. Ne vakit ki Allah’ı zikreden bir cemaat bulurlarsa birbirlerine nida ederek «geliniz aradığınız buradadır» diyerek orada toplanırlar. Ve o mevkii kanatlarıyla semaya kadar çevirirler. Sonra Allah teala hazretleri, o ehl-i zikrin ahval ve akvalini, o meleklerden daha ziyade kendisi bildiği halde onlara hitaben: – kullarım ne söylüyorlar? Der.
Melekler; – seni tesbih ve tekbir ediyorlar. Sana hamdediyorlar. Seni temcid ediyorlar.
Allah teala: – beni hiç görmüşler mi? Der. Melekler de: – hayır ya rabbi zatına kasem ederiz ki hiç görmemişler, derler.
Allah teala – pekiyi, beni görselerdi nasıl olurlardı? Melekler: – eğer seni görselerdi sana daha çok ibadet ederler; seni bütün kudretleriyle temcid ederler, seni bütün kuvvetleriyle tesbih ederlerdi, derler. Allah teala: – kullarım benden ne istiyorlar? Der. Melekler: – senden cenneti istiyorlar, derler.
Allah: – orayı görmüşler mi? Der. Melekler de: – hayır, yemin ederiz ki hiç görmemişler. – pekiyi görselerdi nasıl olurlardı? – eğer görselerdi oraya daha fazla düşkün olurlardı, orayı daha fazla arzu ederlerdi, oraya daha fazla rağbet ederlerdi, derler.
Allah teala: – pekiyi nelerden Allah’a sığınıyorlar? Melekler: – cehennemden, derler. – pekiyi onu hiç görmüşler mi? – hayır, vAllahi hiç görmemişler. – pekiyi ya bir görselerdi nasıl olurlardı? – eğer bir görselerdi ondan daha çok kaçarlar, daha fazla korkarlardı.
Bunlardan sonra Allah teala şöyle buyurur: – sizi şahid tutarım ki, ben bu kullarımı mağfiret ettim. İçlerinden bir melek şöyle der: – ya rabbi, filan onlardan değildir, o bir işi için onların arasına gelmiştir.
Allah teala şöyle buyurur: – madem ki beraber duruyorlar, onlarla beraber oturanlar şekavetten uzak olurlar.” (onları da mağfiret ettim.) Buyurur. (buhari, deavat, 66)
Zikirle ilgili hadisler
Peygamber -sallAllahu aleyhi ve sellem- efendimiz buyuruyor: «la havle ve la kuvvete illa billah» zikrini çok ediniz. Zira, o, cennetin hazinesidir.” (buhari, deavat, 50) “sana arşın altındaki cennet hazinesinden bir kelime söyleyeyim mi?
La havle vela kuvvete illa billah zikri
Türkçe okunuşu: la havle ve la kuvvete illa billah.
Anlamı: günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak Allah’ın tevfik ve yardımıyladır.» kelimesidir. Kul bunu söyleyince: «kulum hakkı teslim etti ve benden onu selamette kılmamı istedi» der.”
La ilahe illAllah zikri
“ben bir söz biliyorum ki kul onu kendisine ölüm gelince söylerse ruhu cesedinden çıkarken ruhuna bir başka ferahlık geldiğini görür. Ve o söz kıyamette onun için nur, aydınlık olur. O söz:
Türkçe okunuşu: la ilahe illAllah.
Anlamı: Allah’dan başka ilah yoktur.» sözüdür.” (bkz. İbn hanbel, ı, 37; ramuzü’l-ehadis) “nebiyy-i ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- “imanınızı daima yenileyiniz” buyurdu da: “– ya rasulAllah imanımızı nasıl yenileyeceğiz?” Diye sual olundu. Cevaben: «la ilahe illAllah» zikr-i şerifini çok yapınız, buyurdu. (ibn hanbel, ıı, 359; hakim, ıv, 285/7657)
“– bir kul ihlas ile «la ilahe illAllah» derse, bu hiç bir hicaba takılmadan yükselir. Allah’a vasıl olunca Allah bunu söyleyene nazar eder. Allah bu tevhid getirene nazar etdi mi onu rahmetine dahil etmesi Allah’ın hakkıdır.” (tirmizi, deavat, 86) “ya muaz, günde kaç defa Allah’ı zikrediyorsun? On bin defa” la ilahe illAllah” diyerek mi? Bak sana bazı kelimeler öğreteyim, bu onbin defa demenden senin için daha kolaydır. Şöyle de:
“Allah’ın kelimeleri adedince la ilahe illAllah. Yarattıkları adedince la ilahe illAllah, arş ağırlığınca la ilahe illAllah. Semalar dolusu la ilahe illAllah. Bunlarla beraber bunların mislince la ilahe illAllah. Bunlarla beraber bunların mislince Allahu ekber. Bunlarla beraber bunların mislince elhamdülillah”. Böyle dersen ne bir melek sevabını yazmağa takat getirebilir, ne de bir başkası.” (ali el-müttaki, ı, 442/1910)
“dünya lezzetini ve eğlencesini terkedip de gençliğiyle beraber Allah’ın taatına yönelen gence Allah teala yetmiş iki sıddikin ecrini verir ve ona şöyle hitab eder: “ey şehvetini terkederek gençliğini benim uğrumda feda eden genç! Sen benim yanımda bazı meleklerim gibisin!” (tirmizi, zühd, 53, tuhfetü’z-zakirin, 241) “ne ben, ne de benden evvelki nebiler:
SübhanAllahi velhamdülillahi vela ilahe illAllahü vAllahü ekber zikri
Türkçe okunuşu: sübhanAllahi velhamdülillahi vela ilahe illAllahü vAllahü ekber.
Anlamı: Allah eksik sıfatlardan beridir. Hamd Allah’adır. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür.» tesbihinden daha efdal bir kelime ile tesbih etmemişlerdir.” (ali el-müttaki, no: 2015)
“ya hafsa! Çok konuşmaktan sakın. Söylenen şey zikrullah olmadıkça kalbi öldürür. Fakat Allah’ın zikrini çok yap. İşte bu kalbi diriltir.” (ali el-müttaki, no: 1896)
Allah teala şöyle buyuruyor: “ey adem oğlu, fecirden ve asırdan sonra bir saat beni zikret, bunların arasına ben kefilim.” (suyuti, el-camiu’s-sağir, no: 6055)
SübhanAllah, elhamdülillah ve Allahu ekber demenin fazileti
Bir gün, başta ebu zer (r.a.) olmak üzere muhacirlerin fakir olanları peygamber efendimiz’e gelerek şöyle dediler: “ya resulAllah, varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimi nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyor. Onlar sadaka veriyor, biz veremiyoruz. Onlar köle azat ediyor, biz edemiyoruz.”
Sahabileri dinleyen peygamberimiz, onların gönlünü şu müjdesiyle aldı: “ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz. Meğer ki, sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra ‘otuz üçer kere sübhanAllah, elhamdülillah ve Allahu ekber’ derseniz, tamamı 99 eder. Yüzün tamamında da, ‘lailaheillAllahü vahdehu la şerika leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa, affolunur.” (müslim, mesacid: 146; ebu davud, vitir: 2)
SübhanAllah zikri
Türkçe okunuşu: sübhanAllah.
Anlamı: Allah noksanlardan münezzehtir.
Elhamdülillah zikri
Türkçe okunuşu: elhamdülillah.
Anlamı: şükür Allah’adır, Allah’a şükürler olsun, hamd Allah’adır.
Allahu ekber zikri
Türkçe okunuşu: Allahu ekber.
Anlamı: Allah en büyüktür. Allah her şeyden üstündür, uludur, azametlidir.
Esmaül hüsna zikri
“muhakkak ki Allah teala’nın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları bellerse cennete girer.” اَللّٰهْ Allah: varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere layık bulunan zatın hususi ve en kapsamlı ism-i şerifi. اَلرَّحْمٰنُ er-rahman: bütün mahlukata merhamet eden, hepsine de nimetler veren. اَلرَّح۪يمُ er-rahim: pek ziyade merhamet edici, bilhassa mü’minlere rahmet eden. اَلْمَلِكُ el-melik: görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi. اَلْقُدُّوسُ el-kuddus: hatadan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten münezzeh/çok uzak ve pek temiz. اَلسَّلَامُ es-selam: her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan, her türlü tehlikelerden kullarını selamete çıkaran, cennet’teki bahtiyar kullarına selam eden. اَلْمُؤْمِنُ el-mü’min: gönüllerde iman ışığı yakan, kendine sığınanlara eman verip onları koruyan, rahatlatan, güven veren, vaadine güvenilen. اَلْمُهَيْمِنُ el-müheymin: kainatın bütün işlerini gözetip yöneten ve koruyan. اَلْعَز۪يزُ el-aziz: yenilmeyen yegane galip. اَلْجَبّٰارُ el-cebbar: kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan, yaratılmışların halini iyileştiren, iradesini her durumda yürüten, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan, hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali bulunmayan. اَلْمُتَكَبِّرُ el-mütekebbir: her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren, azamet ve yüceliğini izhar eden. اَلْخَالِقُ el-halık: her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hadiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan var eden. اَلْبَارِئُ el-bari’: eşyayı ve her şeyin aza ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan, bir örneği olmaksızın canlıları yaratan. اَلْمُصَوِّرُ el-musavvir: tasvir eden, her şeye bir şekil ve hususiyet veren. اَلْغَفَّارُ el-ğaffar: mağfireti pek bol olan. Dilediği kullarını da günahlardan koruyan. اَلْقَهَّارُ el-kahhar: her şeye, her istediğini yapacak surette galib ve hakim. اَلْوَهَّابُ el-vehhab: çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran. Her zaman, her yerde ve her şeyi karşılık beklemeden çok çok ve bol bol veren. اَلرَّزَّاقُ er-rezzak: yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsan eden, bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren. اَلْفَتَّاحُ el-fettah: her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, iyilik kapılarını açan, hakemlik yapan. اَلْعَل۪يمُ el-alim: her şeyi hakkıyla ve çok iyi bilen. اَلْقَابِضُ el-kabıd: sıkan, daraltan, rızkı daraltan, canlıların ruhunu alan. اَلْبَاسِطُ el-basıt: açan, genişleten, rızkı bollaştıran, ruhları bedenlerine yayan. اَلْخَافِضُ el-hafıd: yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan, zillete düşüren. اَلرَّافِعُ er-rafi’: yukarı kaldıran, yükselten, yücelten. اَلْمُعِزُّ el-mu’izz: izzet ve şeref veren, ağırlayan. اَلْمُذِلُّ el-müzill: zillete düşüren, hor ve hakir eden. اَلسَّم۪يعُ es-semi’: hakkıyla işiten. اَلْبَص۪يرُ el-basir: hakkıyla gören. اَلْحَكَمُ el-hakem: hükmeden, hakkı yerine getiren, hükmünü eksiksiz icra eden. اَلْعَدْلُ el-adl: mutlak adalet sahibi, aşırılığa meyletmeyen. اَللَّط۪يفُ el-latif: en ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan, yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip, sezilmez yollarla karşılayan. اَلْخَب۪يرُ el-habir: her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan. اَلْحَل۪يمُ el-halim: suçluların cezasını vermeye gücü yettiği halde onlara yumuşak davranan ve cezalarını geriye bırakan. Allah, gazabda acele etmez, mühlet verir, yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri affeder, ısrar edenler hakkında ise artık hüküm kendisine kalmıştır. اَلْعَظ۪يمُ el-azim: bütün büyüklüklerin sahibi. Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulvi. اَلْغَفُورُ el-ğafur: mağfireti çok olan, bütün günahları bağışlayan. Allah, istediği kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekut alemi sakinlerinin gözünden de gizler. اَلشَّكُورُ eş-şekur: kendi rızası için yapılan salih amelleri, daha ziyadesiyle karşılayan, az taat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında ahiret aleminde sonsuz nimetler lutfeden. اَلْعَلِيُّ el-aliyy: her hususta, her şeyden yüce olan. Her şey kendisinin dununda, emrinde ve hükmü altında olan. اَلْكَب۪يرُ el-kebir: büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen, bütün büyüklükler kendisine mahsus olan. اَلْحَف۪يظُ el-hafiz: yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan, her şeyi belli vaktine kadar afat ve belalardan saklayan, koruyup gözeten. اَلْمُق۪يتُ el-mukit: her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen. اَلْحَس۪يبُ el-hasib: herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilat ve teferruatıyla hesabını iyi bilen, her şeye ve herkese her ihtiyacı için kafi gelen, onları hesaba çeken. اَلْجَل۪يلُ el-celil: celadet, azamet ve heybet sahibi, celal sıfatları ile muttasıf. اَلْكَر۪يمُ el-kerim: keremi, lütuf ve ihsanı bol, her türlü fazilete sahip olan. اَلرَّق۪يبُ er-rakib: bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan. اَلْمُج۪يبُ el-mücib: kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevapsız bırakmayan. اَلْوَاسِعُ el-vasi’: geniş ve müsaadekar. Allah’ın ilmi, ihsanı, rahmeti, kudreti, af ve mağfireti geniştir ve her şeyi kaplamıştır. اَلْحَك۪يمُ el-hakim: bütün emirleri ve işleri hikmetli, yerli yerinde ve sağlam olan. اَلْوَدُودُ el-vedud: iyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren. Sevilmeye ve dostluğa layık yegane varlık. اَلْمَج۪يدُ el-mecid: zatı şerefli, ef‘ali güzel olan, her türlü övgüye layık bulunan. اَلْبَاعِثُ el-bais: ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran. اَلشَّه۪يدُ eş-şehid: her zaman ve her şeyi gözlemiş olarak bilen, her yerde hazır ve nazır olan. اَلْحَقُّ el-hakk: fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyeti gerçek olan, varlığı hiç değişmeden duran. Hakikaten var olan yalnız o’dur. اَلْوَك۪يلُ el-vekil: usulüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren, güvenilip dayanılan, tevekkül edilen. اَلْقَوِيُّ el-kaviyy: çok kuvvetli, her şeye gücü yeten, kudretli. اَلْمَت۪ينُ el-metin: çok sağlam, kuvveti çok ve şiddetli olan. اَلْوَلِيُّ el-veliyy: iyi kullarına dost olan, yardım eden. اَلْحَم۪يدُ el-hamid: ancak kendisine hamd ü sena olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen. اَلْمُحْص۪ي el-muhsi: her şeyin sayısını ve miktarını tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilen. اَلْمُبْدِئُ el-mübdi’: mahlukatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan. اَلْمُع۪يدُ el-mu’id: yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan. اَلْمُحْي۪ el-muhyi: hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren. اَلْمُم۪يتُ el-mümit: canlı bir mahlukun ölümünü yaratan, öldüren. اَلْحَيُّ el-hayy: daima diri; her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten. اَلْقَيُّومُ el-kayyum: gökleri, yeri, her şeyi ayakta tutan. Bir şeyin kıyamı, yani, bir varlık sahibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren. Her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kainatı idare eden. Her şey hak ile kaimdir. اَلْوَاجِدُ el-vacid: hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, müstağni; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan. اَلْمَاجِدُ el-macid: kadr ü şanı büyük, kerem ve semahati bol. اَلْوَاحِدُ el-vahid: tek. Zatında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şeriki/ortağı, naziri/benzeri ve dengi bulunmayan. اَلصَّمَدُ es-samed: hacetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci’, ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan, kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan. اَلْقَادِرُ el-kadir: istediğini, istediği gibi yapmaya gücü yeten. اَلْمُقْتَدِرُ el-muktedir: kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden. اَلْمُقَدِّمُ el-mukaddim: istediğini ileri geçiren, öne alan. اَلْمُؤَخِّرُ el-muahhir: istediğini geri koyan, arkaya bırakan. اَلْاَوَّلُ el-evvel: her varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan. اَلْاٰخِرُ el-ahir: varlığının sonu olmayan. اَلظَّاهِرُ ez-zahir: aşikar olan, kat’i delillerle bilinen. اَلْبَاطِنُ el-batın: gizli olan; duyu organları ile idrak edilemeyen, mahiyeti bilinemeyen. اَلْوٰالى el-vali: mahlukatın işlerini yoluna koyan, bu muazzam kainatı ve her an meydana gelen hadisatı tek başına tedbir ve idare eden, kainatın hakimi. اَلْمُتَعَال۪ى el-müteali: yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh. İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, aşkın. اَلْبَرُّ el-berr: kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan, vaadini yerine getiren. اَلتَّوَّابُ et-tevvab: kullarını tevbeye sevkeden, tevbeleri çokça kabul edip, günahları bağışlayan. اَلْمُنْتَقِمُ el-müntekım: suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran. اَلْعَفُوُّ el-afüvv: affı çok. Hiçbir sorumluluk kalmayacak şekilde günahları affeden, kökünden kazıyan. اَلرَّؤُۧفُ er-rauf: çok re’fet ve şefkat sahibi. مَالِكُ الْمُلْكِ malikü’l-mülk: bütün mülkün maliki ve hakimi. Allah teala mülkün hem sahibi, hem hükümdarıdır, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ zü’l-celali ve’l-ikram: hem büyüklük ve azamet, hem de fazl u kerem sahibi. اَلْمُقْسِطُ el-muksit: bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan. Adalet sahibi. Mazluma acıyıp zalimin elinden kurtaran. اَلْجَامِعُ el-cami’: istediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan. Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan. Kıyamet günü hesaba çekmek için mahlukatı toplayan. اَلْغَنِيُّ el-ğaniyy: çok zengin ve her şeyden müstağni. اَلْمُغْن۪ي el-muğni: istediğini zengin eden, tatmin eden. اَلْمَانِعُ el-mani’: dilemediği şeyin gerçekleşmesine müsaade etmeyen, kötü şeylere mani olan. اَلضَّآرُّ ed-darr: elem ve zarar verici şeyleri yaratan. اَلنَّافِعُ en-nafi’: hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan, fayda veren. اَلنُّورُ en-nur: alemleri nurlandıran; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur bahşeden, nur kaynağı. اَلْهَاد۪ى el-hadi: hidayeti yaratan, yol gösteren, murada erdiren. اَلْبَد۪يعُ el-bedi‘: örneksiz, misalsiz, acib ve hayret verici alemler icad eden. Zatında, sıfatında, fiillerinde, emsali görülmemiş olan. اَلْبَاق۪ي el-baki: varlığı devamlı olan, sonu olmayan. اَلْوَارِثُ el-varis: servetlerin geçici sahipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakiki sahibi olan. اَلرَّش۪يدُ er-reşid: bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere akıbetine ulaştıran; her şeyi yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizam veren. اَلصَّبُورُ es-sabur: çok sabırlı. (buhari, deavat, 68; tirmizi, deavat, 83; hakim, ı, 62)
HasbünAllahü ve ni’melvekil zikri
Türkçe okunuşu: hasbünAllahü ve ni'melvekil.
Anlamı: Allah bana yeter. O ne güzel vekildir.» zikri bütün korkan kimselerin emniyetli sığınağıdır. (suyuti, el-camiu’s-sağir, no: 3715) kuvvet-i iman ve ikan ile bu zikr-i şerifin tekrarına ve tilavetine devam olunsa, mal ve can üzerine gelmesi melhuz olan musibet ve tehlikelerden insanı mahfuz kılar.
Türkçe okunuşu: la ilahe illAllahü halimül kerim la ilahe illAllahül aliyyül azim... Bu zikr-i şerife devam edilirse biiznillahi teala şiddet ve musibetler ferahlık ve sürura tebdil olunur.
Anlamı: başka bir ilah yok; ancak el-hakim, el-kerim Allah var. Başka bir ilah yok; ancak el-aliyyü’l-azim Allah var. Başka bir ilah yok, ancak yedi semanın ve çok şerefli arş’ın sahibi Allah var.”
La havle ve la kuvvete illa billah tesbihi
Türkçe okunuşu: la havle ve la kuvvete illa billah.
Anlamı: günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taatle kuvvet bulmak ancak Allah’ın tevfik ve yardımıyladır» kelime-i tayyibesi doksan dokuz illete deva olur. Bu illetlerin en hafifi hüzün ve kederdir. (hakim, ı, 727)
Allah’ı zikretmek
Türkçe okunuşu: iza merartüm bi-riyadı’l-cenneti ferte’u. Kalu ve me riyadu’l cenneti kale halikuz zikr.
Anlamı: cennet bahçelerine uğradığınız zaman meyvelerinden istifade ediniz” buyurmakla, “cennet bahçelerinin nereler olduğu” sual olundu. Nebiyy-i ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- de: “– Allah’ı zikretmek için teşekkül eden halkalardır” buyurdu. (tirmizi, deavat, 82/3510)
“kelime-i tevhid, yani «la ilahe illAllah» kelime-i azimesi asl-ı imanı tevlid etdiği için zikirlerin efdali «elhamdülillah» diyerek cenab-ı hakk’a hamdetmek de, o’nun sonsuz ni’metlerini artırmaya medar olduğu için duaların efdalidir.” (tirmizi, dua, 9/3383)
En faziletli kullar
“kıyamette Allah yanında en faziletli olan kullar, cenab-ı hakk’ı çok zikredenlerdir.” (suyuti, el-camiu’s-sağir, no: 1279)
Allah’ı çokça zikredin
Türkçe okunuşu: eksiru zikrAllahi hatta yekülu mecnun.
Anlamı: “cenab-ı hakk’ı zikre o kadar ihtimam ediniz ki, münafıklar sizi gördükleri zaman «işte mecnunun biri» desinler.” (ibn hanbel, ııı, 68)
“muhakkak her şeye cila verecek bir alet vardır. Kalbin cilası ise Allah’ı zikretmektir. Azabdan necat için zikrullah gibi bir şey olamaz. Velev ki kılıncın kırılıncaya kadar Allah yolunda muharebe edesin.” (ali el-müttaki, no: 1848)
“benim gözlerim uyur, lakin kalbim uyumaz.” (buhari, menakıb, 24) yani “zikrullahtan bir lahza gafil olmaz.” “zikrin hayırlısı hafi olanı, rızkın hayırlısı da kafi mikdarda olanıdır.” (ibn hanbel, ı, 172)
“iki dudaktan dışarı çıkan bir söz yayılır” ifadesine göre, dil ile yapılan cehri zikir, insanın sağ ve solunda bulunan meleklerle, ondan hiç ayrılmayan şeytan tarafından işitileceğinden dolayı, hafi zikir kadar efdal olamaz. “Allah’ı zikretmek kalplerin şifasıdır.” (suyuti, el-camiu’s-sağir, no 4330)
Cenab-ı hakk’ı kalb ile zikretmek, hased, riya, kibir gibi emraz-ı kalbiyyeyi izale edip kalbi Allah’ın sevdiği vasıflarla ihya etmesi cihetiyle bizzat şifadır. “zikir sadakadan hayırlıdır.” (suyuti, el-camiu’s-sağir, no 4350)
“şeytan ademoğlunun kalbine nüfuz için istila eder. Fakat kul kalbiyle cenab-ı hakk’ı zikredince ümidsiz olarak geri çekilir. Kul Allah’ı unutur unutmaz hemen kalbini istila ederek vesvese vermeğe başlar.” (suyuti, el-camiu’s-sağir, no 4972) “cenab-ı Allah buyurmuştur ki: ey ademoğlu! Sen beni zikrettiğin müddetçe bana şükretmiş olursun. Beni unuttuğun müddetçe hakkımı unutmuş, nankörlük etmiş olursun.” (heysemi, x, 82)
“hiçbir cemaat zikrullah için cem’ olup dağılmadı ki, zikirleri sebebiyle cenab-ı hakk tarafından af ve mağfiret ile tebşir olunmasınlar, kendilerine: “zikrinizden dolayı mağfiret olunmuş olarak kalkınız” denilmesin. (suyuti, el-camiu’s-sağir, no 7777)
Türkçe okunuşu: men eksera zikrAllahi bere-e minennifakı.
Anlamı: Allah’ı çok zikreden kimse nifaktan beri olur.» (beyhaki, şuab, ı, 414) yani kesret-i muhabbetinden dolayı Allah’ı çok zikreden ve kalbi zikrullah’tan hiç gafil olmayan kimse münafıklıkdan uzak olur.
Allah’ın sevdikleri
Türkçe okunuşu: men eksera zikrAllahi ehabbehul'l teale.
Anlamı: Allah’ı çok zikreden kimseyi Allah teala sever.» (suyuti, el-camiu’s-sağir, no: 8510)
“zikir, farz olmayan oruçtan efdaldir.” (ali el-müttaki, no: 1859) “cenab-ı Allah buyurmuştur ki: “bir kul, beni zikredeceğinden dolayı kendi ihtiyacını istemeye fırsat bulamazsa ben ona ihtiyacını istemeden evvel in’am ve ihsan ederim.” (ali el-müttaki, no: 1873) “cenab-ı hakk’ın ayet-i celilesini, sonsuz ni’metlerini ve ahval-i ahireti tefekkür gibi ibadet olamaz. Kalblerinizi de murakabeye alıştırınız.” (ali el-müttaki, no: 5709, 44135)
“cenab-ı hakk’ın velileri o kimselerdir ki görüldükte Allah hatıra gelir.” (heysemi, x, 78)
“cenab-ı Allah’ı sevmenin alameti Allah’ı zikretmeyi sevmektir. Allah’ı sevmemenin alameti Allah -azze ve celle- hazretleri’nin zikrini sevmemektir.” (beyhaki, şuab, ı, 367)
“cenab-ı Allah’ı kullarına sevdiriniz ki, Allah da sizi sevsin.” (taberani, vııı, 90) yani, cenab-ı hakk’ın dünyada ihsan ettiği sıhhat, a’za ve cevarıh, rızık ve maişet gibi sayılıp bitirilmesi mümkün olmayan sonsuz ni’metleri ile, mevt, kabir, haşr, hisab, sırat hengamelerinde mü’minler için va’d eylediği rahmetlerini, bunlardan gafil bulunan kullarına hatırlatarak ve öğüt vererek muhabbetlerini uyandırmaya sa’y ve gayret ediniz. “cenab-ı Allah’ın senin vesilenle bir kimseyi hidayete ulaştırması, senin için üzerine güneş doğan her şeyden daha hayırlıdır.” (hakim, ııı, 690) yani ondan hasıl olacak ecir o kadar büyüktür.
“tezkiye-i nüfus ve tasfiye-i kulub için insanlara, ümmetime tebliğ için sünnetimi beyan eden kırk hadis-i şerif hıfz edip mahallinde sarfeden kimseyi kıyamet gününde şefaatime dahil ederim.” (suyuti, el-camiu’s-sağir, no: 8637)
“beyt-i mükerremi elli defa tavaf eden kimse günahlarından çıkar, temizlenir, anasından doğduğu gün gibi olur.” (tirmizi, hac, 41/866)
“bir kimse cenab-ı hakk’ı zikreder de, haşyetullah’tan dolayı göz yaşları yere dökülünceye kadar ağlarsa Allah teala ona kıyamet gününde azab etmez.” (hakim, ıv, 289) “bir kimse kesret-i muhabbetinden dolayı cenab-ı hakk’a kavuşmayı isterse cenab-ı Allah da ona kavuşmayı sever.” (buhari, rikak, 41) bu muhabbet ekseri mü’minlerde mevte yakın bir zamanda zuhur eder.
“kul, ubudivyet vazifelerini ifada ihmalkar davranırsa; yani her ibadetini kafi miktar yapmayıp azaltırsa ve kusur ederse cenab-ı Allah onu gam ve kedere mübtela eder.” (ali el-müttaki, no: 6788)
“bir kimse bütün arzusu dünya olarak sabahlar ve bu arzu üzere uyanırsa cenab-ı Allah onun işini perişan edip rahatını selb eder.” “dünya sevdasıyle kalblerinizi meşgul etmeyiniz. Böylece kalblerinizi cenab-ı hakk’ın zikrinden ve muhabbetinden muattal hale getirmeyiniz.” (beyhaki, şuab, vıı, 361) “tahkikan sabah namazıyla güneş doğma vakti arasındaki rızıkların taksim zamanını uykuda geçirmek rızkın bir kısmına mani’ olur.” (ahmed, ı, 73)
“cum’a günü ibadet ve ezkar ile mü’minlerin kalbi mesrur olacak bir bayram günüdür.” (beyhaki, şuab, ııı, 394) “ölüm alametleri zuhur eden hastalarınız üzerine yasin-i şerifi kıraat ediniz.” (ebu davud, cenaiz, 19-20) “üzerinde ölüm alametleri zahir olan hastalarınızın yanlarında kelime-i tevhidi tekrar ile kendilerine telkin ediniz.” (müslim, cenaiz, 1) yalnızca telkin edilir, söylemeleri için zorlanmaz.
Son söz cennete götürebilir
“son sözü «la ilahe illAllah» kelime-i tayyibesi olan bir mü’min cennete gider.” (ebu davud, cenaiz, 15-16)
“lisanıyle Allah teala’yı zikrederken kalbiyle Allah’a isyan eden kimseye yazıklar olsun.”
“lisaniyle cenab-ı Allah’ı çok zikredip de ameliyle Allah’a asi olan kimseye yazıklar olsun.” (ali el-müttaki, no: 43738)
“kim bir şeyi severse onu çok zikreder.” (beyhaki, şuab, ı, 388) yani, cenab-ı hakk’ı çok zikir etmeyen kimse onu sevdiği iddiasında kazibdir; yalancıdır.