Ebced ve Cifir İlmi
Ebced düzeni "Arap alfabesinin ilk tertibi; harflerin taşıdığı sayı değerlerine dayanan hesap sistemi" şeklinde tarif edilmektdir. Bu sistemin, İbranice ve Aramice'nin de etkisiyle Nabatice'den Arapçaya geçmiş bulunduğu ve Hz. Peygamber (S.A.V.) devrinde de olduğu gibi kullanıldığı bilinmektedir.
Aşağıda Recep Kaplan Tarafından hazırlanan Ebced sisteminde yer alan harfler ve sayı değerlerini gösteren tabloyu görebilirsiniz.
Ebced Hesabının Kaynağı
Ebced hesabının menşei hakkında farklı rivayetler vardır. İslam öncesinde 22 harften meydana gelen ve "Ebced, Hevvez, Hutti, Kelemen, Se'fas, Kareşet" kelimelerinin sayısı olan altı rakamı gözönünde bulundurularak, Medyen hükümdarlarından altı kişinin adı, İlahi isimlerin altı anahtarı, hafta günlerinin adı v.s. gibi kesin bilgiyi ifade etmeyen değişik rivayetler sözkonusu edilmiştir. Tahirü'l-Mevlevi'ye göre, Arap ebcedinin İbrani ve Arami alfabesinden alındığına şüphe yoktur.Arap edebiyatının ünlü isimlerinden Müberred ve Sirafi gibi alimlere göre de Arap ebcedi, yabancı menşe'lidir.
Keşfu'z-Zünün'da, cifir ve ebced ilminin, konunun uzmanları olan manevi ilimlerde derinleşen simalar için bir çok esrarın anahtarı hükmünde bulunduğu ve Hz. Ali tarikiyle özellikle Ehl-i Beyte tevarüs eden bir ilim olduğu belirtilmiştir. Bu ilmin eski peygamberlerin kitaplarında da yer aldığına dair rivayetlere işaret eden Çelebi, "Bu ilme, ancak ahirzamanda gelecek olan Hz. Mehdi, hakkıyle vakıf olur" diyen bazı alimlerin görüşlerine de yer vermiştir.
Bazı müsteşrikler tarafından tertip edilen ve Mısır'da tercüme edilerek neşredilen "Dairetü'l-Mearifi'l-İslamiyye"de belirtildiğine göre, harflerin, rakamlara delalet etmek üzere kullanılma geleneği, İbrani ve Aramilerde de vardı. Hemze'den, kaf'a kadar olan harflerin, birden yüze, son dokuz harf de 200'den 1000'e kadar rakamlara delalet ediyordu.
Kuranda Ebced hesabının varlığını kabul eden Ebul-Aliye gibi alimlerin görüşlerine yer veren Kadı Beydavi, onların dayandıkları Ebcedle ilgili meşhur hadisi kabul etmektedir. Ancak Hz.peygamber (a.s.m)in onlara karşı gösterdiği davranışın, onların söylediklerini kabul ettiği anlamına gelmeyeceğini, aksine onlara karşı gösterdiği tebessümü, onların cehaletine karşı bir tepki olabileceğini vurgulamaktadır. Bununla beraber, Kuran’da Ebced hesabının varlığını kabul edenlerin, kabul gerekçelerini şöyle özetlemiştir: Her ne kadar ebced hesabı, yabancı kaynaklı olsa da, Araplar dahil insanlar arasında, o kadar meşhur bir yere sahip olmuştur ki, adeta, yabancı kökenli olan mişkat, siccil, Kıstas kelimeleri gibi artık arapçalaşmıştır. Onun için onun göstereceği delaletler, diğer arapça ifadeler gibi makbuldur.
İbn Aşür gibi bazı alimlerin bildirdiğine göre, ebced hesabı, kadim zamandan beri kullanılagelen bir sistemdir. Hz. Davud (a.s)'un kitabındaki bazı neşideler bu hesabın simgelerini taşıyor. Yine Romalıların bu sistemle rakamlar kullandıkları bilinmektedir. Bu sistemin Araplara, Romalılar veyahut Yahüdiler tarafından geçtiği tahmin edilmektedir. İbn Aşür, mukattaat harfleri ve ebcedle ilgili rivayet edilen hadisi anlatırken "Hz. Peygamber (a.s.m)'in onlara karşı diğer bazı harfleri zikretmesi O'nun bu harfleri gerçekten ümmetin ömrü için birer işaret kabul ettiği anlamına gelmez" şeklinde bir değerlendirme yapmıştır. Ancak kendisi, hadisin sıhhati konusunda bir şey söylemediği gibi, ebced hesabını inkar ettiğini gösteren bir ifadesi de sözkonusu değildir.
Hakim'in Müstedrek adlı hadis kitabının tahkikli neşrini gerçekleştiren Yusuf Abdurrahman Maraşlı, söz konusu kitap için hazırladığı fihristin mukaddemesinde "ebced" konusuna da değinmiştir. O'na göre, İslam öncesi dönemlerde Yahudi ve Hristiyanlar tarafından kullanılan ebced sistemi, İslam'ın zuhürundan itibaren yaklaşık bir asır kadar eserlerin tertibinde kullanılmış daha sonra terkedilmiştir. Fakat, "ebced hesabı", bir matemetik sistem olarak, tarih boyunca kullanılmaya devam etmiştir.Daha önce 22 harfden oluşmuş bu sisteme müslümanların işi ele almaları ile, "peltek se, hı, zel, dad, zı, ğayın " harfleri ilave edilmiş ve sayı 28'e ulaştırılmıştır.
Muhammed Hamidullah'ın görüşü de şu merkezdedir: Ayın 28 menzili gibi, arap alfabesi de 28 tanedir. Bunlar her biri belli bir sayıyı göstermek suretiyle 1'den 1000'e kadar rakkamları ifade eder. Süre başlarında bulunan hece harfleri ise 14 tane olup yüksek manalar ifade etmektedir.
Güzel bir tevafuktur ki, Ebced sisteminin asıl adı olan Ebü cad kelimesinin matematik değeri, 17dir. İslamın ortaya çıktığı sırada, Mekkede yazı bilenlerin sayısı da 17dir.
Annemarie Schımmel'in bildirdiğine göre, müselles (üç haneli kare) diye bilinen, bütün yatay ve düşey satırlarda olduğu gibi, çapraz hatlarda da rakamlarının toplamı 15'i veren bir maharetli karenin İslami gelenekte çok yaygın bir yeri vardır. Bu karenin, diğer adıyla Vefk'ın bu değeri, semavi kimliğinden kaynaklanmaktadır. Bu (sihirli/maharetli) karede yer alan harfler, "B-Tı-D-keskin Z- H-C-V- elif-noktasız Hı harfleridir. Vefkte bazen kendileri, bazen de ebced değerleri yazılan bu dokuz adet ebced harfinin, ilk defa Hz. Adem (a.s)'e vahiy olarak geldiğine dair yaygın bir kanaat vardır.Karede yer aldıkları şekilde; sözkonusu dokuz harfin yukarıdaki sıraya göre, üçer üçer ebced değerleri şöyledir: 2+9+4=15, 7+5+3=15, 6+1+8=15.
Söz konusu meharetli kare, İmam Gazzali tarafından da kabul görmüş, bir tılsım olarak tesiri tecrübe ile sabit olduğu ifade edilmiştir. Öyle ki, zamanla, Gazzalinin karesi (müsellesül-Gazali) şeklinde ün yapmıştır. Aslında bu etkin fonksiyona sahip karenin harfleri, Hz. Ali tarafından da, sırlı olarak kabul gördüğünü gösteren ifadeleri vardır. Esrarlı olduğu bilinen Celcelütiye kasidesinde, Hz. Ali Bi sırrı buduhin echezatın /betadin zehecin bi vahil-veha..diyerek, bu sırlı harfleri, diğer bir kaç harfle beraber, münacatta kullanmıştır.
Celcelutiye Kasidesi Ebced Hesabına Göre Yazılmıştır:
Hazreti Ali Radıyallahü Anh'ın en meşhur Kaside-i Celcelutiyesi, baştan nihayete kadar bir nevi hesab-ı ebcedi ve cifir ile te'lif edilmiş ve öyle de matbaalarda basılmıştır.
Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi'nin kaleme aldığı meşhur Mecmuatu'l-Ahzab adlı eserde Celcelutiye kasidesine de yer verilmiştir. "Bedetu bi bismillah" cümlesiyle başlayan kasidenin son beyti, kaside sahibi Hz. Ali'nin ismini gösteren ve "Bunlar, yaratıklar insanlar için bir araya getiriliş ilimlerin sırları olup, Hz. Peygamber (S.A.V.)'in amcasının oğlu Ali'nin makalesidir" anlamına gelen:
"Mekalu Aliyyin vebnu ammi Muhammedin ve sirru ulümin lil-halaiki cümmiat" beytiyle sona ermiştir. Bediüzzaman'ın da işaret ettiği gibi, kaside baştan sona kadar ebced hesabını gösterir şekilde basılmıştır.
Bu İşin Ehli Olan Alimlere Göre, Ebced Hesabı, Esrarın Anahtarıdır
Cafer-i Sadık (r.a.) ve Muhiddin-i Arabi (r.a.) gibi esrar-ı gaybiye ile uğraşan zatlar ve esrar-ı huruf ilmine çalışanlar, Bediüzzaman Said Nursi (r.a) gibi alimler bu hesab-ı ebcediyi gaybi bir düstur ve bir anahtar kabul etmişlerdir.
Konuyla ilgili birkaç misal daha vermekte fayda vardır:
a- Hz. Ali ve Şura Suresi Yorumu:
İzz b. Abdusselam'ın bildirdiğine göre: Hz. Ali, Şura Suresinin başında yer alan "Ha-Mim-Ayın-Sin-Kaf" şifreli harflerden, Muaviye ile kendisi arasında vuku bulan hadiseleri çıkarmıştır.
b- İbn Kemal ve Enbiya Süresi Yorumu:
"Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır, diye yazmıştık." mealindeki ayetten İbn Kemal, Sultan Selim'in Mısır'ın Osmanlı ülkesine ilhak tarihini çıkarmıştır. Ayette Tevrat yerinde kullanılan "ez-Zikr" kelimesi, ebced hesabı ile konunun düğümünü çözen anahtar kelimedir. Ayette "ez-Zikr'den sonra" tabiri kullanılmıştır. Bu kelimenin ebced değeri (okunmayan lam hariç) 921'dir. Mısır'ın fetih tarihi ise, hicri 922'dir. Demek ki ayet işari manasıyla hicri 921'den sonra fethin gerçekleşeceğini ifade etmiştir.
Eskiden Beri, Yüksek Edipler, Ebced Hesabını Kullanmışlardır
Yüksek edibler bu hesabı, edebi bir kanun-u letafet kabul edip, eski zamandan beri onu istimal etmişler. Hatta letafetin hatırı için iradi ve sun'i ve taklidi olmamak lazım gelirken, sun'i ve kasdi bir sürette o gaybi anahtarların taklidini yapıyorlar."
Bu konuda yüzlerce misal verilebilir. Ancak biz burada nümune olarak bir-iki misal vermekle yetineceğiz:
Kırım Balıkova Kalesi civarındaki bir camiin kitabesinde:"Hakk muradın hemişe ide ata; "Kabbelallahu hayrekum" tarih ola." şeklinde bir ifadeyle "Allah hayrınızı kabul buyursun" anlamındaki son cümle ile mabedin 1068'de yapıldığı gösterilmiştir.
Mihriman Sultan'ın vefatına, "Hadise-i mevt" terimi ile tarih düşürülmüştür. Bu tabirin ebced değeri 965 olup, onun vefat tarihidir.
Ebced harflerinin aritmetik değerlerine göre kullanımları edebiyat sahasında olduğu gibi, fizik, kimya gibi fen bilimleri sahasında da kullanılmıştır. Büyük memurların tayin ve terfi tarihlerinde, doğum ve ölüm tarihlerini belirlemede yaygın bir şekilde kullanılmıştı
Ebced ile ilgili sıkca sorulan sorular.
Ebced Hesabı ve Hurufilik Meselesi:
Bazı kimseler, Ebced hesabı gibi Esrar-ı hurufla ilgili işari tefsir yorumları ile, hurufilik safasatasını birbirine karıştırmıştır. Bazıları da, bir tefsir metudunun kabul edilebilmesi için, onun Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından kullanılmış olması gereğinin varsayımından hareketle, bu tür işari tefsir metotlarına, bu çeşit yorumlara katılmama taraftarıdır. Onun için bu konuyu, soru-cevap şeklindeki bir diyalogla açığa kavuşturmakta fayda vardır:
Soru : Ebced hesabının, hurufçuluk (hürüfilik) ile bir irtibatı yok mudur
Cevap: İslam inancını ortadan kaldırmak için ortaya çıkan, batıl batıniliğin bir kolu olan tarihdeki Hurüfilik ekolunun kurucusu sayılan, Fazlullah adındaki şahsın doğum tarihi, hicri 740'dır. Halbuki İslam literatüründe "Esraru ilmi'l-hurüf" olarak geçen ve harflerin sırlarına dair yapılan ilmi çalışmalar çok önceden vardı. Misal olarak harflerin esrarı konusunda meşhur olmuş Muhyiddin İbn Arabi'nin ölüm tarihi hicri 638'dir. Hatta ondan daha önce bu konuda oldukça fazla şöhret bulmuş İbn Berrecan'ın ölüm tarihi, hicri 536'dır.
Soru: Ebced hesabını kullananlar, hicri tarih yanında, miladi tarihe göre de tespitler yapmaktadır. Miladi tarihi kullanmak doğru olabilir mi
Cevap: Kuranda bu metodun kullanıldığını kabul edenler için hicri veya miladi tarihlerin kullanılmasında hiçbir sakınca yoktur.
Evvela, Allah için bu iki tarih arasında bir ayrılık-gayrılık düşünülemez. Çünkü bu tarihlerin her ikisi de O'nun birer elçisine nispetle ortaya çıkmıştır. Tabir yerindeyse Allah, her harhangi bir tarihi esas alıp ona taraf olmaz, ikisi arasında fark gözetmez.
İkinci olarak, Kuranın maksadı, hicri veya miladi tarihini ispat edip tespit etmek değildir. Bilakis, onun maksadı, insanlar arasında şöhret bulmuş bir hesap tablosunu/bir tarihi, esas alarak, herhangi bir olayı ona göre tespit etmek ve bunu insanların dikkatine sunarak, kendi semavi kimliğini ortaya koymaktır. Bu hüküm şayet varsa meşhur iki tarihin dışında kalan ve kullanılan diğer tarihler için de geçerlidir. Yeterki Kuranın amacına hizmet etsin.
Üçüncü olarak, Ebced hesabı, bir ifadede yer alan cümlelerin hesabıdır. Bunun tefsirlerdeki orijinal Arapça ismi hisabul-cümeldir. Buna göre, barındırdığı harflerin sayı değerleri bakımından çok farklı rakamlara ulaşan cümlelerin işaret ettiği olayların yakınlık ve uzaklığına göre, farklı tarihlerin kullanılması, bu durumun tabii bir sonucudur.
Mesela; Kur'an'da Hz. Peygamber (S.A.V)'e hitaben "Eğer seni vefat ettirirsek.." mealindeki ev neteveffeyenneke cümlesinin matematik değeri 632dir. Bu cümlenin tekrar edildiği üç surenin tertip numaraları ise 63tür. Burada ayetin manasına gaybi işaretler de dahil edilerek, Kuranın semavi kimliğine dikkat çekilmiştir. Bu tarihlerden ilkini miladi, ikincisini hicri tarihe göre (Efendimizin ölüm tarihini ve ömrünü) hesaplamak zorunluluğu vardır. Çünkü, bu işaretlerin belirlenmesinde, hesap cetveli ile işarete konu olan olaylar arasındaki tevafukların, uygunlukların büyük rolü vardır. Çünkü tevafukların kendisi de gaybi işaretlerin bir anahtarıdır, bir emaresidir.
Soru: Hz. Peygamber (a.s.m)'in cifir, ebced hesabı ve tevafuk gibi şeylerden hüküm çıkardığı varid olmadığına göre, böyle bir metodu kullanmak caiz midir Ve bu sünnete aykırı değil midir
Cevap: Kur'an'ın, had ve hesaba gelmez manaları, işaretleri, tefsirleri söz konusudur. Halbuki bunların hepsinin, Hz. Peygamber (S.A.V) tarafından ifade edildiğini kimse gösteremez. Şüphesiz bu hakikatler, yine de o kudsi kaynağın malıdır. İlm-i huruf değil; bilakis, çok zahir ( Batiniliğin zıddı) ve bir aritmetik tablo içerisinde yer alan ebced hesabı ve gözle görünen tevafukları Kur'an'daki bazı işaret ve nüktelerinin anlaşılması için bir vesile yapılması işaretlerinden istifade edilmesi, elbette Hz. Pegamber (a.s.m)'in sünnetine aykırılığı sözkonusu olamaz.Milyonlarca tefsirdeki milyonlarca farklı yorumların varlığı, bu gerçeğin açık bir delilidir.
Alimlerin bu konuda dedikleri şudur: Eğer bir tevafuk, değişik yönlerden bir hadiseye baksa, ona uygun düşse, makam ve manaya münasip olsa, böyle bir tevafuk işaret derecesine çıkar. Böyle durumlarda "Bu tevafukla şu ayet, şu hadiseye işaret ediyor" denilebilir.
Örneğin: hazırlanmış bir sofranın üzerinde, söz gelişi, 10 çatal, 10 kaşık, 10 tabak gördüğümüzde, bu sofraya 10 kişinin oturacağını yüzde yüze yakın, kesin bilgi ifade eden bir tahmin yürütürüz. Çünkü, kesin bilgi edinme yollarının başında gelen husus vahiy kaynağının dışında gözle görülen husustur. Gözün gördüğü bir gerçeğin arka planını görme yeteneğine sahip olan mekanizma ise akıldır. Yerine göre, akıl gözünün gördüğü bir hakikat, normal gözün gördüğünden daha sağlam, daha doğru olabilir.
Semavi kimliği belli olan Kuran sofrasında serilen ve akla hitabeden tevafuklar, söz konusu misalden çok daha açıktır. Ve buraya davet edilen hikmet misafirlerini, birer ilahi işaret olarak kabul etmek gerekir.
Yine, bir ifadenin içerisinde yer alan kelimelerin diziliş şekilleri ve harfleri, o ifadenin anlamına ne kadar yakın olsa, ne kadar münasebet ipçikleriyle bir örgü kurabilse, o ifadenin ulvileşmesine o ölçüde katkı sağlar. Bu husus, Belağat ilminin önemli bir kaidesidir. İşte, Kur'an'ın kelime ve harflerinde değişik şekilde görünen tevafuklar, doğru olarak gösterilebildiği ölçüde, birer belağat ve birer edebi sanatı ifade ettikleri gibi, aynı zamanda gaybi haberler veren birer işaret lambaları görevini görürler.
Kur'an-ı Kerim'in pek çok açıdan mucizevi yönleri olduğu gibi, kelimelerinde, cümlelerinde ve nazmında da birçok harikalar vardır. Madem ki, Kur'an'ın ayet ve kelimelerinin gösterdiği hakikatlerde mucize izleri vardır, elbette o ayet ve kelimeleri teşkil eden harflerinde de onun mucizevi işaretleri olacaktır.
Bazı Tevafuk Tabloları ve Kelimelerin Aritmetik Değerleri
Cenab-i Allah'ın, sonsuz ilmiyle her şeyi nasıl kuşattığını ve her şeyi nasıl bir, bir saydığını gösteren tevafuk tablolarının ve kelimelerin aritmetik değerlerinin, Kur'an nezdindeki değerini anlamak için Kur'an'ın kendisine bakmak yeterlidir.
Konu İle İlgili Bazı Misaller:
1. Allahumme Malikel-mülk (Ali İmran, 3/26) İfadesi:
a. Bu ayette söz konusu olan Allah ve Malik isimlerinin buraya kadar ki tekrar sayısı: 319dur.(34)
b. Bu ifadenin ebced değeri de 319dur.
c. Bu ifadenin yer aldığı ayet, Kuranın 319. ayetidir.
Bu ayet-i celile, tevafuk lisanıyla diyor ki: Mülkün maliki olan Allah, Kuranın da sahibidir. Bütün mülkünü tek tek sayıp bildiği gibi, Kuranın her tarafını da tek tek sayıp biliyor. Bu ise, Kuranın Ondan geldiğini gösterir.
2. Allahın Şehid ismi:
a. Her şeyi görüp bilen anlamındaki Allahın bu isminin matematik değeri 319dur.
b. Bu ismin, merfu (ötreli) şekliyle 9. tekrarını yaptığı ve Kuranın genelinde en son geçtiği Buruc Suresinin 9. ayeti, Kuranın sondan 319. ayetidir.
Bu tevafuk şöyle diyor: İyi bilesiniz ki, Şehid kelimesini böyle harika bir tarzda yerine koyan Allah, her şeye şahittir.
3. Hum baliğüh:
a. Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca, hemen sözlerinden dönüverdiler (Araf, 7/135) ayetinde yer alan ve onların ulaşacakları anlamına gelen hum baliğüh cümlesinin ebced değeri, 1089dur.
b. Bütün Kuranda yalnız bir defa kullanılan bu cümlenin geçtiği ayet, Kuranın 1089. ayetidir.
Sanki bu tevafuk diyor ki: İyi bilinsin ki, siz Kuranı okurken, nasıl bu ayete ulaştınız, onlar da aynen söz verdiğimiz sürelerine ulaştılar; sonra cezaya çarpıldılar. Demek, zulüm söz konusu değildir.
4. Gaybı bilen Allah:
a. Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da, fısıltılarını da bilir. Ve şüphesiz Allah, gaybları (gizlilikleri) çok iyi bilendir mealindeki ayetin son cümlesinin asıl metni ve ennellahe allamul-ğuyübdur. Bu cümlenin matematik değeri, 1313tür.
b. Bu cümlenin bulunduğu ayet (Tevbe, 9/78), Kuranın 1313. ayetidir.
c. Cümlenin ebced değeri ile ayetin genel sırası, 13 sayısını gösterdiği gibi, ayetin suredeki numarası da 78 olup 6x13tür.
d. Ayet numarasının gösterdiği 78 rakamı, hem aded, hem de Hakim kelimesinin matematik değeridir. Bu ise, burada hikmetli bir sayısal tablonun gösterildiğine işarettir.
Bu tevafuk, ayette yer alan ve ennellahe allamul-ğuyüb cümlesinin dediği gibi, Allahın bütün sırları /gizlilikleri bilen, sonsuz bir ilim sahibi olduğunu, Kuranın ise, bu sonsuz ilim sahibinin kitabı olduğunu göstermektedir.
Risaleti Tasdik Eden Bazı Tevafuklar
1. İnneke le mine'l-mürselin :
Bilindiği gibi, Hz. Muhammed (S.A.V.) 611 tarihinde peygamber olarak gönderilmiştir. Bunu ilan eden: "Şüphesiz Sen gönderilmiş peygamberlerdensin" mealindeki ayet, Kur'an'da iki yerde zikredilmiştir (Bakara,2/252; Yasin, 36/3).
Ayetin asıl metni:İnneke le mine'l-mürselin cümlenin harf sayısı (okunmayan vasıl hemzesi hariç) 13tür. 13 harften meydana gelen bu cümlenin ebced değeri ise, 13'ün 47 katı olan 611dir. Ayetin matematik değeri, anlamını teyid etmekte ve O'nun miladi olarak- peygamber olduğu tarihi vermektedir.
Şayet okunmayan vasıl elifi de sayılsa, bu cümlenin ebced değeri, 612 olup 36x17dir. Manidar bir tevafuktur ki bütün Kuranda, Hz. Peygamber (S.A.V)e hitap eden "Şüphesiz Sen gönderilmiş peygamberlerdensin" mealindeki ayet, yalnız söz konusu iki yerde geçmiştir. gönderilmiş peygamberler tabiri, bu iki ayet arasında, ebced değerlerine uygun olarak 17 defa tekrarlanmıştır.
2. ABESE Kelimesi:
Abese suresinin ilk iki ayetinin mealleri şöyledir: "A'manın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve arkasını döndü"
İşte bu üslupta bir harikalık vardır. Çünkü cümlede kullanılan "Abese" fiili malum olmasına rağmen faili zikr edilmemiştir. Bu üslup alışageldiğimiz ifade tarzlarının dışındadır.
Ancak Kur'an-ı Hakim burada mucize bir belgeyi göstermiştir. Şöyle ki; açıktan zikredilmeyen cümlenin faili, bizzat "Abese/Yüzünü ekşitti" fiilinin ebced değerinin içerisindedir. Evet bu kelimenin ebced değeri 132 olup "Muhammed" isminin karşılığıdır. Yine kendisinden yüz çevrilmiş kişinin de ismi verilmemiş ancak, onu da, "el-A'ma" kelimesinin ebced değerinde şifrelemiştir. Evet bu kelimenin ebced değeri 143 tür. Söz konusu kimsenin ismi "Abdullah"ın ebced değeri de 143 tür.
Bu bağlamda görülen bu tevafukları kör tesadüf rüzgarlarına havale etmek doğru değildir.
3. "Eğer seni vefat ettirirsek..:
Kur'an'da Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e hitaben "Eğer seni vefat ettirirsek.." cümlesi üç defa zikredilmiştir. Bunlardan ilki Yunus suresinin 46. ayetinde geçmiştir.
Ayetin meali "Eğer onları tehdit ettiğimiz (azabın) bir kısmını sana (dünyada iken) gösterirsek (ne a'la); yok (onu göstermeden) eğer seni vefat ettirirsek nihayet onların dönüşü de bizedir. (O zaman onlara neler olacağını göreceksin.) Sonra Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir."
Ayette azabın bir kısmının Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) gösterilebileceği hususu vurgulanmıştır.
Mekke'de inen bu surede belirtilen azabın bir kısmı Bedir savaşında gerçekleşmiş ve Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) gösterilmiştir.
Ayette ifade edilen Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in vefat haberi de çok harika bir tarzda ihbar-ı gaybi nevinden söz konusu yapılmıştır. Şöyle ki: "Eğer seni vefat ettirirsek" cümlesi, Kuranda üç defa geçmektedir. Bu cümle açıkça, Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V)in vefatından söz etmektedir. Geçtiği üç sure ve ayet numaraları da, Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in ömrü olan, 63'ü gösteriyor. Ayet ve Sure numaraları şöyledir: Yunus 10 /46, Ra'd 13/40 ve Ğafir 40/77. Buna göre, ayet numaralarının toplamı: 163tür. Sure numaralarının toplamı ise, 63 tür.
"Eğer seni vefat ettirirsek" cümlesinin harf sayısı, 9dur. 63 sayısı ise, 9'un 7 katıdır.
Vefatı haber veren bu cümlenin -harfleriyle beraber- ebced değeri, 632dir. Bu da Hz. Peygamber (S.A.V)'in, miladi vefat tarihidir. İşte tevafuk penceresinden gaybi haberlerin aşikar bir görüntüsü!
Ebced hesabı tam olarak nedir
Ebced: Cümel, Cifr, Sayı sembolizmi.
Ebced veya Ebüced, Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla hatırda kalması için düzenlenen bir harf dizisi ile bu harf dizisinin her birine tekabül eden bir rakam değeri sistemi ve diziyi oluşturan sekiz kelimenin ilkinin adıdır.
Harflerin her birine 1'den 1000'e kadar matematik değerler verilmiştir.
Ebced hesabı Fars ve eski Türk edebiyatında tarih düşürmede de kullanılmıştır. Mesela İstanbul'un Fetih tarihi için Kur'an-ı Kerim'den "Aherün" kelimesi düşürülmüştür.
Bunların toplamı (elif+gayn+ra+vav+nun)=1+600+200+6+50=857 çıkmaktadır ve bu tarih Hicri 857 (M. 1453) yılı olan fetih tarihidir. Ayrıca şair Fuzüli, Kanuni Sultan Süleyman'ın Bağdat'ı fetih tarihi olan 941 H. yılı için; "Geldi burc-i evliyaya padişah-ı namdar" mısraını tarih düşmüştür. Yine Sultan Abdülmecid'in saltanata geçişine de "Bir iki iki delik Abdülmecid oldu Melik" mısrası ile tarih düşmüşlerdir.
Bütün hurüf-ü heca denilen yirmi sekiz harfi içine alan Ebced harf tertibinde harflerin sayısal değerleri şöyledir:
Ebced: Elif : 1, Ba : 2, Cim:3, Dal:4 Hevvez: He : 5, Vav : 6, Ze : 7 Hutti: Ha : 8, Tı : 9, Ya : 10 Kelemen: Kef : 20, Lam : 30, Mim : 40, Nun : 50 Se'fes: Sin : 60, Ayn : 70, Fe : 80, Sad : 90 Karaset: Kaf : 100, Rı : 200, Şın : 3002 Te : 400 Sehaz: Se 500, Hı: 600, Zel : 700, Dazığ: Dad : 800, Zı : 900, Ğaym 1000.
Ebced ilmiyle elde edilen bilgilerin değeri:
Kuran-ı Kerim'de bütün ilimler vardır. Bu ilimleri de herkes kendi kabiliyetine göre okuyabilir veya hissedebilir. Ancak bu ilimleri Kuran'dan okurken, benim anladığım ilim kesin doğrudur diyerek değil de, ben böyle anlıyorum, şeklinde söylemek gerekir. Çünkü bir gün bu anladığı bilgiler yanlış olursa Haşa Kuran yanlış olmuş gibi algılanır.
Örneğin Kuran-ı Kerim'de Üzerinde on dokuz vardır." ayeti bulunmaktadır. Bu sayıdan hareketle Kuran'ın bazı sırlarına ve şifrelerine ulaşmak mümkündür. Ancak bu bilgilere mutlak doğru ve Kuranın kesin işareti olarak bakmanın bazı sakıncaları olacağından dikkatli olmak gerekir. Hiç olmazsa: "Böyle şeyler anlamak mümkündür, fakat bunlar kesin ve değişmez doğrular olmayabilir. Hesaplamalarımızda hata edebiliriz, bu hatalar da bize aittir." demek gerekir.
Ebced hesabı da bunlardan biridir.
Yirmi sekiz harften ibaret olan Arap alfabesi, Emevi Halifesi Abdülmelik bin Mervan zamanına kadar Ebced tertibiyle okunur ve yazılırdı. Abdülmelik bin Mervan zamanında Nasr bin Asım ile Yahya bin Yamer el-Udvaniden kurulan bir ekip, Arap alfabesinin harf sırasını değiştirdi ve birbirine benzer harflerin ard arda sıralanması esasına dayalı hurüf-u heca denilen ve bu gün kullanılan alfabeyi oluşturdu. Yazı dilinde bu alfabe kullanılmaya başlandı.
Arap harflerinin ebced tertibine göre dizilişinin Hazret-i Ademe (as) dayandığı rivayet edilir. Bu tertip ile alfabenin kullanıldığı tarih süreci içerisinde, zamanla bu harflere sayısal değerler verilmiş; bu sayısal değerler alimler, edebiyatçılar ve şairler tarafından makbul ve muteber karşılanmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Şairler ve edipler, yazdıkları manzum ve mensur eserlerde ebced hesabını da kullanmışlar ve harflere verdikleri rakamsal değerler ile önemli tarihleri kaydetmişler; zaman içinde bu usül yaygınlaşma ve gelişme istidadı göstermiş; adeta Arap alfabesinin bir yan ilim dalı olarak olgunlaşmış ve adına da Ebced Hesabı veya Cifir İlmi denmiştir.
Ebced dizilişine göre Arap alfabesi; elif, ba, cim, dal, he, vav, ze, ha, tı, ya, kef, lam, mim, nün, sin, ayın, fe, sad, kaf, rı, şın, te, se, hı, zel, dad, zı, ğayın şeklindedir ve ebced ismini de bu dizilişin ilk dört harfinden almıştır. Bu alfabe kolay ezberlensin diye şu formül ile de ifade edilmiştir: Ebced, Hevvez, Hutti, Kelemen, Safes, Karaşet, Sehaz, Dazağ. Bu dizilişe göre Arap alfabesi sayısal değer açısından üçe ayrılmış; İlk dokuz harfe ahad yani birlerve birler basamağından değerler verilmiş; ikinci dokuz harfe aşar yani onlar denmiş ve onlar basamağından değerler verilmiş; üçüncü on harfe miat yani yüzler denmiş ve yüzler basamağından değerler verilmiştir.
Kuran-ı Kerim inmeye başladığında Araplar arasında Ebced hesabı biliniyordu ve alfabe bilgisi olan şairler ve edebiyatçılar tarafından da kullanılıyordu. Arap lisanının belağat, fesahat ve edebiyat açısından en gelişmiş döneminde nazil olmaya başlayan ve mucize ifadeleriyle şairleri ve edebiyatçıları hemen etkisi altına alan Kuran-ı Kerimin; bu lisanı vahiy dili olarak kabul edip, bu lisanın yan bir ürünü diyebileceğimiz Cifir İlmini reddetmesi düşünülemezdi. Esasen Cifir İlmini reddetmesi için geçerli bir sebep de yoktu. Zira Kuran-ı Kerim prensip olarak, insanlığın zararına kullanılmayan her birikime kapılarını açan bir İlahi Kitaptı. Cifir İlmi ise, Arap Lisanının binlerce yıllık birikimini yansıtan bir ürünü idi.
Nitekim, edebiyatça, belagatça, güzel ve şairane söz söylemek sanatı bakımından ve bilhassa düpedüz hakikati ifade etmesi açısından şairlerin ve edebiyatçıların gerisinde asla kalmayan ve sözüyle-hakikatıyla herbir şairi, edebiyatçıyı ve akıl ehlini hayran bırakan Kuran-ı Kerimin, ayetlerini Cifir ilmine göre muhtelif tarihler veren birer anahtar hüviyetinde donatması, mucize oluşunun da bir gereği idi. Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimizden (asm) günümüze kadar ehil alimler tarafından, Kuran-ı Kerimin ayet ve kelimelerinden Cifir İlmine göre bir takım tarihler çıkarıla gelmiş ve bazı hakikatlerin sırlarına bu yol ile ulaşılabilmiştir.
Ancak, bu çalışmayı bu ilme vakıf ehliyetli ulema yapabilir. Yoksa, her önüne gelenin bu ilme göre tarih çıkarma girişiminde bulunmasının yanlış ve sıhhatsiz sonuçlara götüreceği açıktır.
Mesela, Osmanlı ulemasından Molla Cami, Sebe Süresinin 15. Ayetinde geçen beldetün tayyibetün ibaresinden ebced hesabına göre hicri 857, miladi 1453 tarihini çıkarmış ve İstanbulun Fethinin bu ayetle de müjdelendiğini haber vermiştir.
Mesela, bir gün Yahüdi alimlerinden bir kısmı Peygamber Efendimizin (asm) huzurunda Bakara Süresinin ve Meryem Süresinin başlarında bulunan şifreli harflerden Cifir İlmine göre tarih çıkararak:
Ya Muhammed! Senin ümmetinin müddeti az olacaktır! demişlerdi.
Allah Resülü de (asm) sair sürelerin başlarında bulunan şifreli harfleri Cifir İlmine göre yorumlayarak:
Az değil; daha var! buyurdu.
Cifir İlminin Hazret-i Ali (ra), Hazret-i Cafer-i Sadık (ra), Muhyiddin-i Arabi (ra) gibi bir çok İslam uleması ile birlikte asrımızda Üstad Bediüzzaman (ra) tarafından da kullanıldığı ve muhtelif tarihlere, haberlere ve müjdelere işaret edildiği bilinmektedir.
Cifir İlminin tarih boyunca kullanıldığı ve Kurandan da bu ilme dayanarak bazı tarih, haber ve müjdelerin çıkarıldığı doğrudur; ancak bu ilim, gaybı yalnız ve yalnız Allahın bildiği; Allah bildirmediği takdirde hiçbir kulun gaybı bilemeyeceği hakikatine gölge düşürecek şekilde kullanılamaz, kullanılmamıştır ve kullanılması doğru da değildir. Gaybı ancak ve ancak Allah (cc) bilir. Allah (cc) bildirmediği sürece kul gaybı bilmez. Bediüzzaman Hazretleri (ra) Kurandan bu çerçevede verdiği haberlerde, Gaybı Allahtan başka kimse bilmez! hakikatini hep hatırlatmış; Gerçek ilim Allah katındaki ilimdir4 ayetinin rehberliğinde yürümüştür.
Netice olarak söylemeliyiz ki: Ebced hesabı geleceği keşfetmeye yeterli bir kaynak değildir. Gelecek Allahın ilminde, iradesinde ve kudretindedir. Allah bildirmedikçe hiçbir kimse, hiçbir hesaplamayla yarının ne olacağı hakkında bir ön bilgiye veya tahmine sahip olamaz.